Rahmi M. Koç’un koleksiyonerlik merakı Vehbi Koç’un hediye ettiği trenle başlamış.

Vehbi Koç Vakfı’nın başlattığı podcast serisi “Vehbi Koç Vakfı Sohbetleri”nin ikinci konuğu Koç Holding Şeref Başkanı ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Rahmi M. Koç oldu. Rahmi M. Koç, koleksiyonerlik tutkusunun başlangıç hikayesini anlattı.

Vehbi Koç Vakfı’nın vakfa emeği geçen kişileri ağırlamak üzere, vakfın 55. kuruluş yıldönümü vesilesiyle başlattığı podcast serisi “Vehbi Koç Vakfı Sohbetleri”nin ikinci konuğu Koç Holding Şeref Başkanı ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Rahmi M. Koç oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk özel vakfı olan Vehbi Koç Vakfı’nın kuruluş sürecini aktaran Rahmi M. Koç, koleksiyonerlik tutkusunun başlangıcını, çocukluk anılarını ve bugün Türkiye’nin farklı illerinde dünya endüstriyel mirasının değerli örneklerini barındıran müzelerinin doğuş hikayesini anlattı.

Koleksiyonerlik tutkusunun nasıl başladığından bahseden Rahmi M. Koç, “Eskiden iş adamları, Berlin’e, Macaristan’a veya Viyana’ya giderdi. Avusturalyalı bir dadımız vardı. Babamız gittiği zaman kız kardeşim Semahat’a (Semahat Arsel) kutu bebeği getirirdi. Bana da kendine göre bir şey getirirdi. Dadımız ‘Babanıza söyleyelim; bize sistematik bir hediye getirsin, Martin tren getirsin mesela’ dedi. Biz de babamızdan istedik. O da bir lokomotif, bir de bir kömür vagonu getirmiş. Dadımız ‘Bunun arkası da var’ deyince babam ‘Her gittiğimizde biraz getiririz, tamamlarız’ dedi. Sonra buharlı silindirler, buharlı gemilerle bir koleksiyon başladı. Üniversite zamanında da merakımız devam etti. Paramız oldukça bir şeyler alırdık. Öyle öyle birikmeye başladı…” diyerek, müzelerinin kuruluş hikayesini anlattı:
“1958-1959 gibi Otosan’ı kuracağız. Bizi Detroit’e gönderdiler. Otosan’ın makinelerinden Ford’a sipariş etmek üzere… Üç hafta kaldık. Henry Ford Müzesi vardı. Vaktim boş olduğunda bu müzeye giderdim. Otomobilin seri imalat olarak dünyaya yayılması Henry Ford sayesinde olmuştur. Müzesi, geniş, kapsamlı ve tam Amerikan hayatını aksettiren bir müzeydi.

Türkiye’ye geldik. Biz de bir müze kuracağız, kendi sanayimizden artan şeyleri koyalım dedik. Türkiye’nin endüstriyel hayatına yönelik hiçbir şey kalmamıştı. Bulabildiklerimiz ya yurtdışından ithal edilenlerdi ya da yurtdışından aldık, getirdik.

7’den 70’e kadar, hatta şimdi hayat uzadı 5’ten 90’a kadar alakasını çekecek nitelikte olmalıydı; öyle de oldu. Bizim müzede tüm ailenin ilgisini çekecek şeyler var.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir